Page 36 - Temmuz 2022
P. 36

UÇAK!



                      BABAMA SELAM SÖYLE...





                                                      Kürşad SUNGUR


               Usulca  geçip gidiyordu Eylül. "Bozkırın tezenesi de"  hissediyordum  artık.  Ve  içim  bir  başka  üşüyordu  bu-
            gitmişti hazan mevsimiyle birlikte. Kim bilir daha kim-  gün.  Dağılan  saçlarımı,  uçuşan  ceketimi  düzeltmeye
            leri sürükleyip götürecekti sonbahar. Bütün  ekranlarda,  gerek duymadan ara sıra önümde duran yeşil  sandığa
            radyolarda,  gazetelerde  hayatı  anlatılıyordu  "Garib'in".  sonra    aracın  gittiği  yöne  çevirip  gözlerimi,  bir  şeyler
            Ve daha sık yayınlanıyordu sohbetleri, türküleri, sözleri.  mırıldanıyordum.
            "Bu adama ne yaşatmışlar, nasıl yanmış böyle?" diye hep
            düşünmüşümdür, türkülerini ezberlemeye çalışırken.     "Neden bu kadar hızlı gidiyor bu!"

               " Ben ölürsem öldü demeyin" diyordu.                Oysa her zamanki haliydi bu zımbırtının. Özel yol-
               " Yoruldu gitti deyin."                         cular için tasarlanmış ve hiç de hızlı gitmiyor; aksine çok
                                                               yavaş  hatta  metal  aksamlardan  gelen  gıcırtılar,  sağda
               Akşamüzeri baba ocağına uğradım.Haberleri izler-  solda birikmiş insanların, çiseleyen yağmurun sesi bile
            ken sıcak, demli çaylarımızı  yudumladık babamla bir-  duyulacak kadar yavaştı. Ayrıca alışkındım sürat yapan,
            likte. Neşet  Ertaş'ı anlatmaya başladı.           tam gaz giden arabalara.Çocukluğumda camdan dışa-
                                                               rıya vücudumun yarısını çıkarıp şoföre "Abi daha hızlı,
               "Gençliğinde  buralara  düğünlere  gelirmiş,  hatta  gadanı alıyım! Şu külüstürü de geçelim" diye yalvaran
            Zahide de buralıymış" falan.  Yüzümde bir hayret ifa-  bendim oysa. Fakat  içimde biriken bir öfke ya da keder,
            desiyle  izlemeye  koyulmuştum  babamı.  Anlattıklarını  yüreğimden kopup dudaklarımın ucuna kadar savrulu-
            dinlememe  gerek  yoktu.  Yerel  bir  radyoda  program  yor,  bütün kelimeleri adeta bir  boksör edasıyla yum-
            yapıyor,  uzun  uzun  yer  veriyordum  sanatçıların  hayat  ruklayıp tekrar gönderiyordum  geldiği yere, yüreğimin
            hikayelerine.  Ve Neşet Ertaş'ın   geçtiği yolları bile ez-  derinliklerine.
            berlemiştim  neredeyse.  Hikaye  de  babamın  anlattığı
            gibi değildi zaten. Ama yine de aklımdan geçmedi de-   "Neden bu kadar hızlı gidiyor! "  cümlesinin içine
            ğil. Yaşıyorsa eğer, belki çok sıkıntılı bir hayatın  için-  gizliyordum bütün kederimi, hüznümü...
            deydi Zahide. Böyle olmamasını dileyip tekrar babama
            çevirdim zihnimi. Sakin sakin anlatıyordu.  Gözlerimi   Bir an sarsıldım ve sağıma soluma göz kaydırabil-
            gözlerinden hiç ayırmadan izliyordum babamı. İçimde  dim sadece. Yol bitmişti. Aracın üzerinde, yeşil  tahta

            bitmek tükenmek bilmeyen bir özlemle.              kutunun diğer tarafında duran Ramazan abiyi fark et-
                                                               tim. Göz göze geldik. Uzun yıllar yanında çalışmıştı ba-
               Az konuşur,  az şakalaşır ve hiçbir derdini kimseyle  bamın. Çocukluk arkadaşı. Yorgun bir yüz ifadesiyle,
            paylaşmazdı babam. Hep içinde yaşardı; ağrısını, sancı-
            sını, kederini, gurbetini.                             "Haydi! "  dedi.

               Son günlerde daha yorgun görünüyordu. Gözleri kan   Ne çok anlamı vardı bu haydi'nin. Koş, yürü, gel, atla
            çanağı gibiydi. Bacağında bir sertlik olduğunu söylüyor,  ve daha neler neler. Yapılacak eylemi bir haydi' ye sığdı-
            ara sıra masaj yaptırıyordu. "Bir aspirin iç baba hiç ol-  rıyorduk dar zamanlarda.
            mazsa!" serzenişimizi umursamıyor, hastaneye katiyen
            gitmiyor, "Şimdi kırk tane hastalık çıkarır bunlar..." gibi   Yol kısa, cümleler kısa, hareketler kısa, zaman kısa
            sözlerle  geçiştiriyordu  bizi.  Fakat  durumu,  yüz  ifadesi  ama gözlerdeki hüzünlü bakışlar upuzundu.
            sanki sinyal veriyordu artık. Gördüğüm kabuslar da ca-
            bası. Kötü bir his vardı içimde, tedirgindim...        Bir el çabukluğu ile kaldırıp attım kendimi aşağıya.
                                                               Ayaklarım adeta kayıp gidecek gibi duruyordu  otların
               Rüzgar, uzayan saçlarımı  savuruyordu araç ilerle-  üzerinde.  Garip  bir  ürperti,  tuhaf  bir  yorgunluk  var-
            dikçe.  Yaz boyunca güneşten kavrulan yüzümde soğuğu  dı dizlerimde. Uykusuzluğa alışkındım oysa. Yemeden

            34    81 ÇALIKUŞU - KAYSERİ
   31   32   33   34   35   36   37   38   39   40   41